Atlantis bulundu!

8

Hani batık, kayıp ve de bir o kadar hikayelere efsanelere konu olan kıta var ya…
Ben onu buldum.
Bulmadıysam da sabaha Atlantis’e uyanacağım hakkında ciddi endişelerim var.
Kardeşim bu ne yağmur?
Hani severiz ederiz dedik de…
Durmadı sabahtan beri.
Sel aldı başını götürdü İstanbul’un hatta Trakya’nın yarısını.
Deniz mi karaya çıktı, kara mı denize uzandı belli değil sahil şeridinde.
Evlerin hepsinde bir kapalı havuz durumu.
Sokaklar Venedik kanalı.
Tek eksiği gondollar,
Yerine ise tepetaklak arabalar.
Sele kapılıp boğulanlar.
m2 başına 170kg yağış düşmüştü 2 saat öncesine kadar.
Şimdiyse ben diyeyim 200, sen blöfümü gör, arttır 300.
O ne abi?
Yuh.
Oha.
Çüş hatta.
Atlantis’e uyanacakken yarın sabah, ister misin, Nuh’un gemisini de yakalayayım dipte, suyun altında?

Yaz&Şehir. A must list…

Hot_Weather 1. Klima: Aman diyeyim, ne seninle ne de sensiz… Evet arada boynumun tutulmasına boğazımın ağrımasına neden oluyorsun, fakat hangi aşk sorunsuz ki…
2. Su: Hem de litrelerce! Öncelikle içmek, sonra dökünmek, en sonunda da balıklama dalıp yüzebilmek için.
Katı evreden gaza geçmeden önceki durağımız…
3. Arkadaşlar: Şehirde kalan cinslerinden. Hani siz tatile gidemediğinizde sizinle ortada buluşup 1-2 içki, 3-4 lakırdı paylaşabilecek olanlarından.
4. Bol bol konser bileti: Kurak yaz akşamlarını renklendirmek, mevsiminden daha da kurak olan şehir ve gece hayatında çok matah olmasa da 3-5 surat görebilmek adına.
5. Tekne: 4 bir yanı suyla çevrili bir yerleşimde olup da suya giremiyorsanız (bkz. İstanbul) 20-25dklik rüzgarlı ve serinletici bir yolculuk sonucu çimilebilir temizlikte, tercihan tuzlu olan suya ulaşabilesiniz diye. Ha, sizin olması şart değil. Ne de olsa en iyi tekne arkadaşınızın teknesidir.
6. Havuz: Tekneye alternatif. İlk tercih değil ama koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler.
7. Bol bol meyve: Son dönemde çoğunlukla dekoratif amaçlarla kullanılsalar da yemek için. Şaşırdınız di mi?
8. Bir o kadar da salata: Hani henüz gidemediğiniz/çıkamadığınız tatil ve de hayali var ya? Olur da paçayı kurtarıp gitmeyi becerirseniz, 2 gün öncesinde “Hay allah, kalçam da biraz genişlemiş sanki” diyip üzülmeyesiniz diye. Dengeli beslenme işte… Vücudun dengesi bozulmasın diye.
9. Single hayat: Malum, hava sıcak… Oldu ki sevgiliniz/eşiniz var, beraber yaşıyorsunuz, birbirinizde kalıyorsunuz. Sarılıp uyumak bu sıcakta işkence. Bulun bir yolunu…
10.Kokteyl yapmayı bilmek: Ya siz, ya arkadaşınız, ya da arkadaşınızın arkadaşı. Bu sıcakta, yapış yapış, dışarılarda sürteceğinize evde partilemek şahane bir etkinlik. Güzel içki is a must. Bilmiyorsanız öğrenmeye, tembelseniz güzelini yapan arkadaşlar edinmeye bakın.
11. Müzik koleksiyonunu genişletmek: Eee… Ev partisi dedik. Müziksiz olmayacak herhalde?
12. Tiril tiril giysiler: Pantalonu jean’i unutun. Uçuş uçuş giyinmek lazım. Kadın erkek farketmez. üstünüze yapışmayacak, nefes aldıracak giysiler. Nisbeten bol olan ketenli kumaşlar yine pek bir in bu sene. Uçuk tonlar ve tabi ki herzaman beyaz!
13. Güneş Gözlüğü: Kışın, kapalı havada bile, cool görünmek maksadıyla kullanılan güneş gözlüklerinin işlevsel hale geldiği mevsim bu ne de olsa. Hem gözlerinizi korumak, hemi de tiril kılıklarınız içinde salınırken, çatık kaşlarınızın üstüne donuk ve burnu büyük ifadeyi yerleştirebilesiniz diye.
14. Okunabilesi kitaplar: Papaz hergün pilav yemez. Arada bir evde sakin durup kitap okumak da bir alternatif. Ha ev de şart değil. Çayır çimen, deniz/havuz kenarı, kafe vs de olur. Ama şehirde yaz dedik. Onun için…
15. Seyredilebilesi filmler: Ben de inanamadım bunu yazdığıma. Keza yok böyle birşey. Olsun. Allahtan ümit kesilmez.

İnternete yağmur kaçması

and_the_rain_came_down_x_bİstanbul’a tek damla yağmur düşmeye görsün…Anında bir haller olur.
Kornalar daha çok çalmaya, arabalar samimiyetlerini arttırıp birbirlerinin tepesine çıkmaya, plastik şemsiye satıcıları, topraktan saat aşırı çıkan fıskiye gibi her sokak köşesini tutmaya başlar.
Cep telefonu hatları kilitlenir, kahvehanelerin ciroları coşar, apartman paspaslarının rantı artar, üstleri titrek ve ıslak kedi köpekle dolar.
Bir de bizim internet yavaşlar…
Yaşlı ya zavallı. Kablolardan mütevellit…
Hani bu kablolar onun yaşam kaynakları, kasları, damarları, kalp atışları, can haykırışları ya… Kablolar eski olunca tabi…
…yağmurun kokusuyla beraber bizimkinin romatizmaları tutuyor. Bir sızlanma, bir can çekişme. Ah ahlar vah vahlarla geçen dakikalar, saatler. Ayılıp ayılıp bayılmalar…
Yağmaya başlamasıylaysa…
Durum daha da ağırlaşıyor.
Bizimki olduğu yere önce çakılıyor ardından da kopuyor. Getir kendine getirebilirsen.
Dürtüyoruz, üflüyoruz, soğan kolonya koklatıyoruz. Iı ıııh.
Temelli gitti, hakkın rahmetine kavuştu diye ödümüz kopuyor her seferinde.
Hop oturup hop kalkıyoruz. Bekliyoruz ki bir işaret versin, bir göz kırpsın, bilelim ki hala yaşıyor!
Bitkisel hayatta geçen süre, sen de 2 saat, ben diyeyim güneş açana hava kuruyana kadar…
Sonra bizimki küllerinden yeniden doğuyor.
Bir göz kırpma, iki kıkırdama, üç beş nazlanma…Veee sahne!!
Sanki hiçbirşey olmamış gibi…

Eh be İstanbul… Aksak ama cilveli İstanbul…
İnterneti de kendine benzettin!