Sekreter değil yönetici asistanı

smiling_secretary_cartoonİyi kötü, bunca zaman yazdıklarımı okuma gafletinde bulunmuş kişilerdenseniz, sekreterlerle ilgili naçizane ve nev-i şahsına münhasır diyaloglarımı az çok bilirsiniz. Cımbızla seçme kabiliyetim olduğunu savunduğum bu elemanlardan, kollektif çalışma 2-3 enstantaneyi (Kod adları Ayşe olsun) takdimimdir:

*Niyan hanım, diğer ofisten aradılar, bilmemne plakalı aracın poliçesini istiyorlar. Maliye ile ilgiliymiş ama ben bulamadım. Bu gönderdiğim değilmiş.
-Kasko mu acaba?
*Hıı, evet.
– Emin misin? (beş saniye es verdim, ardından)
*… değilim.
-E niye evet diyorsun o zaman evladım? Sorsaydın ya?
*Ay ne biliym, öyledir herhalde dedim…

-Ayşe, bize şu yandaki kahveciden yağsız sütlü kahve alır mısın?
*Tabii, kaç tane?
– 4 lütfen. Yazayım mı adını?
* Yok, yok gerek yok.
(15 dakika sonra Ayşe gelir, kahvelerimizi dağıtır. Ofisin farklı odalarından aynı anda kendisine şu soru yöneltilir)
# Bunda şeker mi var?
*Hayır? Şekersiz aldım.
(Kahvecinin vermiş olduğu kasa fişine bakılır. Ayşe abla gidip en karamellisinden ve kremalısından macchiato almayı becermiştir. Kahve kahvelikten çıkmış, yoğunlaştırılmış şerbet kıvamına ulaşmıştır. Bravodur.)

*Şey, Niyan Hanım, bişi sorabilir miyim?
-Efendim Ayşe?
*Ben klavyede çarpı işaretini bulamadım.
-… (Şaka değil, o sırada kendisi bir birim fiyat teklifi yazmaktadır)

(Bizimki oflaya puflaya yanıma gelir)
*Niyan Hanım, bişi sorabilir miyim?
-Efendim Ayşe?
*Benim bilgisayarım çok yavaşladı. Bir mail göndermeye çalışıyor kaç gündür gitmiyor da… Ondan mı acaba?
-Bakalım. (Gönderilmeye çalışılan mail 450MB büyüklüğündedir. Ben diyeyim mıh, siz diyin sülük gibi yapışmıştır o outbox’a. Hababam bandwidth de yemektedir. Hem internetimiz hem kendi bilgisayarı tadından yenmez haldedir.)

(Telefon çalar, hattın öbür ucunda bir yetkili ile görüşmek isteyen olası mimar/mühendis/mal sahibi vardır)
*Niyan hanım, size bağliym mi? Frekansla ilgili bilgi istiyorlar. (Bizim imal ettiğimiz malzeme bir çeşit beton, nam-ı diğer prekast)
-Bağla Ayşe…

Sekreterya

sekreterBelki farkında değilsiniz ama çalıştığınız firmada sekreterlik -sekreter kelimesinden haz etmeyen meslek sahipleri için “yönetici asistanlığı”- yapan kişi, firmanızı rezil de edebilir vezir de. “Amaaan canım, en kolay iş” deyip de geçmemek lazım. En kolay ya da basit gözüken işler kimi zaman fazla çetrefilli olabilir, farketmezsiniz.
Mesela en fenaları telefonda “Ben uyuyorumm, uyandırmayın” ses tonuyla konuşanlardır. İçinizi kıyar, kızı 2mt’lik sopayla dürtükleyip uyandırasınız gelir. Sesi de incedir, mıymıntıdır, cümleleri yavaştır. “İyi günleeğr, Didi Dodo Beyle görüşebilir miyiiiz?”

Ya da ne için aradığını bilmeyenler vardır: “İyi günleğr, Cicü Hanımla görüşecektik…”
“Nerden arıyordunuz?”
“Fanfinifinfon”
“Konu neydi?”
“Aa bi dakka?” …dü lü lü di lo lo lay loy lom (telefonda beklemeye alınırsınız)
“…Alo… bilmemneyle ilgili”
“Bilmemne derken? Biz onun şöylesi gibi işleri yapıyoruz. Emin misiniz?”
“Bi dakika…”…dü lü lü di lo lo lay loy lom
“Epitik püfütük olanıymış…”
(Aslında kızmanız gereken bu kıza düzgün bilgiyi vermeyen dallama patrondur, ya da bilgiyi vermiş de kızın hala anlamamış olduğunu çakmayan ve kendisini buna rağmen hala işte tutan patron…)
“…Siz bağlayın en iyisi görüşülecek kişiyi.”
“Bir saniye…”
Telefon bağlanır. Karşınıza tok sesli bir adam çıkar. Siz diyelim ki turizm işi yapıyorsunuzdur adam hayvancılıkla ilgili sorular sorar… Şahane bir eğlencedir!

Sekreterliğin işleyişinden önce sekreter aday adaylarının özelliklerine bakmak gerek.
Tecrübeyle sabit bir kısım anılarım var. Anlatmazsam olmaz. Ola ki önümüzdeki günlerde sekreter işe almanız gerekir, kulağınıza küpe olsun.

Çok değil 4-5 yıl önce sekreter pozisyonu için gazeteye ilan verdik, gelen telefonları bekliyorum.
Öğlene doğru telefonlar çalmaya başladı. Sabah arayanlar ise daha az. Buraya dikkat: Sabah erken arayanın iş arama ciddiyeti öğlen arayandan daha fazla oluyor. Öğlenciler genelde “lan şunu da arayalım bakalım, havadan iş” zihniyetinde oluyorlar. Ya da “Yarın sabah saat 10’da görüşmeye gelebilir misiniz?” diye sorduğunuzda “Ay çok erkenmiş, ben öğlen gelseeeğm?” diye cevaplar alıyorsunuz. Başka bir formatta ise “Sizi bugün saat 3’te bekliyoruz.” dediğiniz aday adayı 2 gün sonra “Ben aramıştım iş ilanı için, görüşmeye geldim” diye yırtık dondan çıkma misali ofisinizin kapısında beliriyor.Neyse…

Yine bu süreç içinde öğlen arayanlardan biriyle aramda geçen diyalog: (Ufak bir not: İşe alımı yapacak kişi de benim.)

*Aa iyi günleeeer. Gazetedeki ilan için aramıştım.
-Buyrun.
*Ha canım meraba. Ben şimdi bi şirkette çalışıyorum da… Ondan çok konuşamicam. Sizin işyeri nerdeydi?
-Beşiktaş’ta.
*Tamam süper. Canım ben seni aricam dur.
……. dıt dıt dıt dıııııııııt
-?????

On dakika geçti geçmedi, telefon bir daha çaldı.
*Canım kusura bakma, kontür(!)üm bitiyodu da. Şİmdi ben görüşmeye gelcem de size.Adres neydi?
-(İçimden hiç zahmet etme diye geçirmeme rağmen merakım ağır bastı. Evet, kötüyüm!) Zar sokak, zurt apartmanı, zort firması.
*Tamam ben 1-2 saate gelcem. Hadi baaaaaay.
-Size de…

Kızımız dakikti aslında. Dediği saatte geldi. Ofisin kapısı çaldı, açıldığında içeri assolist kılıklı bir abla girdi. Parfümü önünden ve arkasından 15mtlik bir yarıçapı doldu. Güneş gözlükleri dipleri çıkmış esmer sarısı, kısa, fakat arkadan ananas yaprağı gibi toplanmış saçlarının üstüne oturtulmuştu. Zaten esmer olan yanık yüzü fondöten ve allıkla daha da zenginleştirilmiş, gözlere ve yüze ışıltı katsın diye takılmış olan dana gibi büyük sarı halka küpeler kulak memelerini yerçekimine karşı savaşmaya zorlamaktaydı. Ablayı bir sandalyeyi işaret ederek buyur ettim. Oturmasıyla beraber ağzı açıldı:

*Canım kusura bakma, öyle telefonu cart diye kapadım az evvel konuşurken. Dedim ya kontür(!)üm bitiyodu. Bi de benim patron kıl biraz, etrafta dolanıyodu, ondan kapadım cart diye. Şirkete de kılım zaten, saçma sapan adamlarla çalışıyorum. Sizin burası bu kadar mı?Ne iş yapıyosunuz? Güzelmiş de manzaranız… Hede de hödö dö…

Gülsem mi, aptallaşsam mı karar veremediğim bönlük anımın sona ermesiyle kızımıza bir form doldurtup yolcu ettim. Ardından görüşmeye gelenler bu kızımız kadar renkli olmasa da nev-i şahsına münhasır tipler vardı.

1 haftalık yoğun görüşme trafiğinin ve saçmalıklarının ardından bir kızımızı seçtik, sigorta girişini vs’ni hallettikten sonra işe başlamasını istedik. Kızımız fönlü saçları, pür makyajı, çakmasından Louis Vuitton çantası ve topuklu ayakkabılarıyla ofisimize geldi. Bizim “sakil” jeanlerimizi, camper/sneaker vari ayakkabılarımızı şöyle bir süzdü, masasına kuruldu.
İlk gün hangi numara kimindir, kim kimdir, neresi ne için aranır, işle ilgili aramalarda neyin yetkilisi hangi şahıstır gibi kısa ve öz bilgileri verdik. Ofisin bir takım anahtarı, iş avansını da kızımıza teslim edip ilk günü bitirdik.

Ertesi sabah ofise geldiğimizde kapı ve de duvarla karşılaştık. Taze sekreterimiz gelmemişti. Kapılar kilitli, perdeler çekiliydi, telefonu kapalıydı. Kızımız bizim avam kılıklarımızdan hoşlanmayıp bir daha dönmemecesine firar etmiş, iş avansını ve anahtarlarını masasının üstüne bırakmıştı.
Sekreter arama kabusu tekrardan başlayacaktı…