Kağıttan kuleler diktiler


Özenerek
Eğlenerek
Gülerek
Kuleyi dağıtabilecek rüzgarlara rağmen
Açık camları
Buyurgan kapılarıyla.
Sonra bir gün
Sinek girdi o camlardan, kapılardan içeri.
Dedi “O da benim çocuğum, ben bakarım.”
Peki dedi diğeri,
Yine de, kurtaramadı kuleyi
İçinden uçup geçerek zedeleyen
Minik ama yine de mide bulandırıcı sinekten…

Karı gibi karı…

…olmak istiyorum.
Bilgisayarım bozulduğunda mesela, aptal aptal ekrana bakayım, ya da bir arkadaşımı arayayım da gelsin benim için tamir etsin.
Ya da ne bileyim, evde masa, dolap, kitaplık monte edilmesi, matkapla duvar delinmesi gerektiğinde “tırnağım kırılır” kaygısıyla işe ben girişmeyeyim.
Başım azıcık ağrıdığında vızırdak, hasta olduğumda ilgiye, şefkate muhtaç olayım.
Sevgilim bana “bebişim, aşkitom, bebeeeem” demediği için bozulayım,
Her kadının elindeki çantanın markasını, tasarımcısını, fiyatını, yılını bileyim,
Evden dudağıma ruj sürmeden, ayağıma topuklu giymeden çıkamayayım,
Taksiden aşağı ulaşım aracı tanımayayım,
Hesap ödemek için elimi asla cebime atmayayım,
Kredi kartıma dipsiz kuyu muamelesi yapayım,
Yazları tek derdim hangi iskelede güneşleneceğim, tiril tiril elbisenin altına hangi sandalet, halhal, bikini üçlüsünü giyeceğim olsun…
Olsun!
Olsun…
Olsun?
Cık…
“Karı gibi karı”lıktan sınıfta kalmaya razıyım, ben başka bölümde okuyacağım.